KARABAĞ KASABASI  
 
  KÖŞE YAZILARI 19.05.2024 10:21 (UTC)
   
 




SİZDE YAZILARINIZIN BU KÖŞEDE YAYINLANMASINI İSTİYORSANIZ: karabagkasabasi@hotmail.com ADRESİNE YAZILARINIZI GÖNDERİN.YAYINLAYALIM

(1) TÜRK ADININ KAYNAĞI


Türk Milleti'nin tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. "Türk" sözü tarihin en eski çağlarından beri kullanılıyordu ve belirli bir kavmin yada kavimler birliğinin adı olarak mevcuttu. Türkler'in köklü ve çok zengin bir tarihe ve kültüre sahip olması nedeniyle birçok bilim adamı "Türk" adının nereden geldiği hakkında araştırmalar yapmış, bu araştırmalar neticeside Türk adı ilk defa MÖ. XIV. yy'da "Tik" veya "Tikler" adıyla geçmeye başlamıştır. Diğer bir görüşe göre ise Türk adı MÖ. XIV. yy'dan öncede var olduğudur. Zira Türk ırkının tarihi insanlığın tarihi kadar eskidir. Bu gerçeği kavmi ve milli mitolojilerde ve tarihi oluşumlarda izah eden eski kayıtlarda görmek mümkün olmaktadır. Türk ırkının çok eski olması nedeniyle Türk adının nerden geldiği hakkında birçok iddia ve görüşler ileriye sürmüşlerdir. Buna göre, -Heredotos'un doğu kavimleri arasında zikrettiği TARGİTAB'lar. -İskit topraklarında doğdukları söylenen TYRKAE'ler -Tevratta adı geçen Togarma'lar. -Eski Hint kaynaklarında tesadüf edilen TURUKHA'lar veya THRAK'lar -Eski Ön Asya çivili Metinlerinde görülen TURUKKU'lar. -Çin Kaynaklarında MÖ. I.yy'da rol oynadıkları belirtilen TİK veya Dİ'ler Bizzat "Türk" adını taşıyan Türk kavimleri olarak gösterilmektedir. İslam kaynaklarında yer alan İran menşeli "Zend - Avesta" rivayetleri ile İsrail menşeli "Tevrat" rivayetlerde Nuh Peygamber'in torunu olan Yafes'in oğlu "Türk" ile İran rivayetlerindeki Feridun'un oğlu "Türac" veya "Tur"un soyu Türk adını taşıyan ilk kavim olarak gösterilmek istenmiştir. "Avesta"da yer alan "Ebül Beşer"den (1) ,Cemil ve oğu Ferdiun'dan bahsedilmektedir. "Ferdidun ülkesi Salm, Irak ve Turak (Türk) ismindeki üç oğlu arasında pay etmiştir. Salma'a bugünkü İran ve havalisi, Irak'a bugünkü Irak ve havalisi ,Turak'a ise Orta Asya ve Çin havvalisi düşmüştür. Feridun ölünce Irak, Salm'a saldırarak İran ve havalisini almış,daha sonra Turak'a saldırmıştır. Irak, Turak'ı yenememiş, savaş bunların torunlarına uzanan dek senelerce sürmüştür. Sonunda Turak'ın torunu "Afrasyap"(2) Irak torunun "Muncihir"i mağlup ederek Ceyhun nehri sınır kabul edilen bir anlaşma yapmıştır. Bu tarihten sonra Ceyhun nehri doğusunda "TURAN", batısına da "İRAN" denmiştir. Tevrat rivayetlerinde ise Nuh tufanından sonra Nuh peygamber dünyayı üç oğlu arasında pay etmiş.Yafes'e Orta Asya ve Çin ülkeleri düşmüş,Yafes ölürken tahtını sekiz oğullarından biri olan "TÜRK" e bırakmıştır. Görülmektedir ki Hz. Adem devrina yakın zamanlarda Turak(Türk)'den İran-Turan savaşlarından ve Alp Er Tunga gibi büyük bir Türk Başbuğundan ve Saka İmparatorluğu Kağan’ından bahsedilmektedir. Yukarıda mitoloji ve tarihi kayıtlar içerisinde yer alan "Türk" kelimelerinden, Türk adının ne kadar eski olduğu ortaya çıkmaktadır. MÖ XIV. yy'da yer alna "Tik"ler ile dünyada mevcut olan medeniyetlerin en eskisi olan MÖ. VII. yy. da Orta Asya'da kurulan "Anav" medeniyeti de Türkler tarafından kurulmuştu. O halde Türkler MÖ. XIV. yy'da Tik'ler , MÖ. VII. yy'da Anavlar ,MÖ IV yy'da Sakalar ile tarih kayıtlarında yer almaktadır. Türk kelimesinin yazılı olarak kullanılması ilk defa MÖ 1328 yılında Çin tarihide "Tu-Kiu" şeklinde görülmektedir. MÖ. I yy'da Roma'lı yazarlardan biri olan Pompeius Meala'nın Azak Denizi kuzeyinde yaşayan halktan "Turcae" olarak bahsetmesi ile ilk defa yazılı olarak karşılaşıyoruz. Türk adının tarih sahnesine çıkışı MS VI yy'da kurulan Gök-Türk Devleti ile olmuştur. Orhun kitabelerinde yer alan "Türk" adı daha çok "Türük" şeklide gösterilmektedir. Bundan dolayı Türk kelimesini Türk Devleti'nin ilk defa resmi olarak kullanılan siyasi teşekkülün Gök-Türk imparatorluğu olduğu bilinmektedir. Gök-Türkler'in ilk dönemlerinde Türk sözü bir devlet adı olarak kullanılmışken, sonrada Türk milletini ifade etmek için kullanılmaya başlanmıştır. MS. 585 yılında Çin İmparatoru'nun GÖK-TÜRK Kağanı İşbara 'ya yazdığı mektupta "Büyük Türk Kağanı" diye hitap etmesi, İşbara Kağan'ın ise Çin İmparatoruna verdiği cevabi mektupta "Türk Devleti'nin Tanrı tarafından kuruluşundan bu yana 50 yıl geçti" hitapları Türk adını resmileştirmiştir. Gök-Türk yazıtlarında Türk sözü daha çok "Türk Budun" şeklide geçmektedir. Türk Budun'un ise Türk Milleti olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla Türk adı bu dönemlerde bir topluluğun veya kavmin isminden ziyade ,siyasi bir mensubiyeti belirleyen bir kelime olarak görülmektedir. Yani Türk soyuna mensup olan bütün boyları ve toplulukları ifade etmek üzere milli bir isim haline gelmiştir.









2) OĞUZ BOYLARI




Bugün; Türkiye, Balkanlar, Âzerbaycan, İran, Irak ve Türkmenistan'da yaşayan Türklerin ataları olan büyük bir Türk boyu. Oğuzlara, Türkmenler de denir.

Oğuz kelimesinin türeyişiyle ilgili çeşitli fikirler ileri sürülmüştür. Kelimenin boy, kabile mânâsına gelen "Ok" ve çokluk eki olan "z"nin birleşmesinden "Ok-uz" (oklar, koylar) anlamında olduğu ileri sürüldüğü gibi, oyrat (haşarı, yaramaz) kelimesinin eş anlamlısı olduğunu iddiâ edenler de vardır. Ancak kelime, Anadolu ağızlarında "halim selim, ağırbaşlı" mânâlarına da kullanılmaktadır. Arap kaynaklarında ise "guz" veya "uz" şeklinde geçmektedir.

İlk zamanlar Üçok ve Bozok adlarıyla iki ana kola ayrılmış olan Oğuzlar, daha sonraki devirlerde, Dokuz Oğuz, Altı Oğuz, Üç Oğuz adlarında boylara da ayrıldılar. Oğuzlar, yirmi dört boydan meydana gelmişti. Bunlardan on ikisi Bozok, on ikisi Üçok koluna bağlıydı. Tarihçiler, hazırladıkları cetvellerde Oğuz boylarının adlarını, sembollerini ve ongunlarını (armalarını) göstermişlerdir. Buna göre, Bozoklar; Kayı, Bayat, Alka Evli, Kara Evli, Yazır, Dodurga, Döğer, Yaparlu, Afşar, Begdili, Kızık, Kargın; Üçoklar ise; Bayındır, Peçenek, Çavuldur, Çepnî, Salur, Eymur, Ala Yundlu, Yüreğir, İğdir, Büğdüz, Yıva, Kınık boylarına ayrılmışlardı. Bugün Türkiye'de yirmi dört Oğuz boyuna ait işaret ve yer adlarına çok rastlanmaktadır.

Oğuz adına ilk defa Yenisey Kitabelerinde rastlanmaktadır. Barlık Irmağı yöresinde bulunan bu kitabelerde; "Altı Oğuz budunda" sözü yer almaktadır. Öz Yiğen Alp Turan adlı bir beye ait olan bu kitabelerin yazıldığı devirde, Oğuzlar, Göktürkler'in hakimiyeti altında altı boy hâlinde Barlık Irmağı kıyılarında yaşamakta idiler.

Altıncı yüzyıldan itibaren Göktürklerin idaresinde toplanan Türk kabilelerinden bir kısmı gibi Oğuzlar da kendi aralarında birlik kurarak Tula-Selenga ırmakları bölgesinde Dokuz-Oğuz Kağanlığını meydana getirdiler. Göktürk kağanlığının, Kutlug Şad (İlteriş Kağan) tarafından 682'de ikinci defa kurulmasından sonra, Göktürkler, hâkimiyetlerini kabul etmeyen Oğuzlar üzerine yürüdüler. Tula Irmağı kıyısında yapılan kanlı bir savaşta, Oğuzlar yenildiler. Fakat, Göktürklerin hâkimiyetini kabul etmediler. İlteriş Kağan, Oğuzlar üzerine birçok sefer düzenledi ve Baz Kağanı öldürdü. Oğuzların merkezi Ötüken ve çevresini ele geçirdi. Bu yenilgi karşısında İlteriş Kağan'ın hâkimiyetini kabul etmek zorunda kalan Oğuzlar, Göktürklerin Kırgız seferine katıldılar. Göktürk hakanlarından Bilge Kağan zamanında isyan ettiler. Bir sene içinde bir kaç defa harbe giren Oğuzlar; yenilerek, geri çekildiler. Daha sonra Dokuz-Tatarlar ile ittifak kurarak Göktürklerle mücadele ettilerse de yine bozguna uğrayarak, Çin taraflarına göç ettiler. Bir müddet sonra tekrar eski yurtlarına döndüler. Bu mücadelelerde zayıflayan Göktürkler, 745'te Uygurlar tarafından yıkıldı. Bu esnada Uygurlara yardım eden Oğuzlar, Uygur Devletinin dayandığı başlıca boylardan biri oldu. Uygurlarla birlikte Basmıl ve Karluklar'a karşı savaştılar. Fakat zaman zaman Uygurlara karşı da isyan etmekten geri durmadılar. Eski müttefikleri Dokuz-Tatarlar ile birleşerek Uygur Kağanı Moyunçur'a karşı cephe aldılar. Zaman zaman Çin'e gittiler. Daha sonra Çin'den çıkarak eski yurtlarına döndüler. Uygur Devletinin yıkılması üzerine batıya göçerek Sir Derya (Seyhun) kıyılarına ve onun kuzeyindeki bozkırlara yerleştiler. Onuncu yüzyılda, göçebe hayatı yanında, yerleşik bir hayat sürmeye de başladılar. Göçebe Oğuzlar, daha ziyade koyun, at, deve, sığır yetiştiriciliği ve ticaretle uğraşıyorlardı. Yerleşik Oğuzlar ise, Sabran (Karacuk), Suğnak, Karnak, Sütkent gibi şehirlerde oturuyorlardı. Onuncu asırda henüz Müslüman olmamış olan Oğuzlar, inanışları gereği bir takım ibadet ve âyinleri yerine getiriyorlardı. Ancak yaşayış bakımından İslâmiyet'e uygun tarafları vardı. Soy temizliğine ehemmiyet verirlerdi. Bilhassa zina gibi suçların cezası ölümdü.

Onuncu asrın başlarında Oğuzlar, Mâverâünnehir çevresinde yerleşip, Yabgu denilen hükümdarın idare ettiği bir devlet kurdular. Devlet ve millet işlerinin bir mecliste istişare edildiği ve subaşı denilen ordu kumandanı, Yabgu'nun vekili ve nâibi olan tegin, İnal ve Tarkan unvanlarını taşıyan memurlar vardı. Oğuzların bu sıradaki başşehirleri, Sir Derya kıyısındaki Yeni Kent idi. Yabgu Devleti zamanında Oğuzlar, Üçok ve Bozok diye iki kısma ayrılmışlardı.

Onuncu asrın sonlarında İslâm dînini kabul ederek iyice güçlenen Oğuzlar, komşuları Peçenekler ve Hazarlar ile savaşlar yaparak onları yendiler. Fakat 11. yüzyılın ortalarında, Oğuzların İslâm dînini kabul etmemiş olan bir kısmı, Kıpçaklar'ın baskısıyla yurtlarını terk ederek Karadeniz'in kuzeyinden Tuna boylarına, oradan da Balkanlara indiler. İslâm dînine girmedikleri için etraflarını saran Hıristiyan devletlerin baskısıyla kısa zamanda benliklerini kaybederek, örf, an'ane ve geleneklerini unuttular. Eriyip, yok oldular. Geri kalanları da Bizans hizmetine girdiler. 1071'de yapılan Malazgirt Meydan Muharebesi'ne Bizanslıların yanında katıldılar. Fakat çok geçmeden Selçuklular tarafına geçtiler.

İslâm dînini kabul eden Selçuk Bey'in idaresindeki Oğuz boyları ise, Oğuz Yabgu Devleti hükümdarının, kendilerine kötülük yapacağından çekinerek, yurtlarından ayrılıp İslâm diyarı olan Horasan taraflarına gittiler. Mâverâünnehir'de kalan diğer Oğuz boyları da, Kıpçakların hücum ve baskıları sonunda dağıldılar. Böylece Oğuzlar Devleti yıkıldı. Yerlerinde kalan Oğuzlar ise Karaçuk dağları bölgesinde, Mangışlak'da ve Seyhun Nehri kıyılarında yerleştiler. Daha sonra Karahıtayların ve Karlukların baskısı netîcesinde, Horasan'a gelip Selçuklulara tâbi oldular.

Selçuk'un büyük oğlu Arslan İsrâil, Horasan'da hâkimiyet kurup, diğer Oğuz boylarını idaresi altında topladı. Daha sonraları, Tuğrul ve Çağrı Beyler idaresindeki Selçuklular, Sâmânoğulları ile ittifak kurarak, Karahanlılar'a ve Gazneliler'e karşı mücadele ettiler. Selçukluların başarılı idareleri sebebiyle pekçok Oğuz boyu onların hâkimiyetinde toplandı. Birçokları yerleşik hayata geçti.

Selçuklu Devletinin kurulmasında esas rolü oynayan Oğuzlar ve diğer Oğuz boyları, 11. yüzyılın ikinci yarısından itibaren akın akın İran, Irak, Anadolu ve Suriye'ye doğru yayıldılar. Selçuklu Devletinin sınırlarını Ceyhun Nehrinden Akdeniz'e kadar genişlettiler. İslâmiyet'i kabul etmeden önce dünyevî maksatlar ve kuru cihangirlik için çalışan, harp eden ve soylarının temizliğiyle tanınan Oğuzlar, İslâm dînini kabul ettikten sonra, Allahü teâlânın yüce dîni olan İslâmiyet'i yaymaya gayret ettiler. Gittikleri yerlerde doğruluğun, adaletin, ilmin ve medeniyetin savunuculuğunu yaptılar. İnsanlara hizmet etmek, ilmin ve medeniyetin yayılmasını sağlamak için pekçok cami, medrese, kervansaray, hamam ve köprü yaptırdılar. Büyük Selçuklu, Türkiye Selçukluları, Akkoyunlular, Salgurlular, Artukoğulları, Karamanoğulları, Ramazanoğulları, Dulkadiroğulları ve Osmanlı devletlerini kurarak İslâm dîninin yayılmasına hizmet ettiler. İslâmiyet'in ve Müslümanların yok edilmesi için çalışan Haçlılara karşı parlak zaferler kazandılar. İslâmiyet'e, ilme ve adalete karşı olan ortaçağ Avrupa'sına pekçok yenilikleri götürdüler. Dokuz yüz sene boyunca, kurdukları devletlerin sınırları içinde yaşayan bütün unsurlara karşı İslâm dîninin emirleri doğrultusunda hareket ederek, hizmet ettiler. Bugün Türkiye, Âzerbaycan, İran, Türkmenistan, Afganistan, Irak ve Suriye'de yaşayan Türkler, Oğuzların neslindendir.

Oğuz teşkilâtı, yirmi dört boyu

Boz-Oklar: Dış Oğuzlar da denip, Sağ kolu teşkil ederler. Üç-Oklar: İç Oğuzlar da denilip, sol kolu teşkil ederler.

Boz-oklar


Gün-Han Oğulları

1- Kayı
2- Bayat
3- Alkaravlı
4- Kara-ivli

Ay_han Oğulları

5- Yazır
6- Döger
7- Dodurga
8- Yaparlı
Yıldız-Han Oğulları

9- Avşar
10- Kızık
11- Beg-Dili
12- Karkın


Üç-Oklar

Gök-Han Oğulları

13- Bayındır
14- Beçene
15- Çavuldur
16- Çebni

Dağ-Han Oğulları

17- Salur
18- Eymür
19- Ala-Yuntlı
20- Üregir

Deniz-Han Oğulları

21- Yiğdir
22- Bügdüz
23- Yıva
24- Kınık

Kaynak : Genel Türk Tarihi




3)AZERBAYCANIN TÜRKLEŞMESİ


Batılı Türkologlar, Türkiye ve bazı Azerbaycan âlimleri (Z. Velidi Togan, M. Ergin, E. S. Sumbatzade vb.) Azerbaycan’ın 11-13. yüzyıllarda Türkleştiğini ve Türk dilinin de bu asırlarda genel halk dili hâlinde oluştuğu fikrini savunmaktadırlar. Cevad HEYET Prof.Dr., Tahran Azat İslâm Üniversitesi Cerrahî Bölümü Başkanı; Batılı müelliflerin yazdıklarına göre, Hunlar 4-5. yüzyılda Orta Asya’dan batıya ve Azerbaycan’a doğru gelip hükümet kurmuşlar. Balasagun şehri de (Aras’ın güney kıyısındaki Muğan’da) onların merkezi olmuştur (Grosset 1969). Bugün Hunları bütün Avrupa müellifleri Türk sayıyorlar. Hunlar kuzey Azerbaycan’da (Ablan) diğer Türk boylarıyla birlikte konfederasyon kurmuşlardır. Koksayan, Varaşili (Odinlerden) eski Ermeni kaynaklarına dayanarak şöyle yazmıştır: 5. yüzyılın sonlarında ve bu asrın başlarında Türkler Azerbaycan’ın her tarafında yerleşmiş olup, Hun-Savir birliğine On Oğur ve Kengerler de dahil olmuşlardır. Hazarlar 350 yılında Kafkasya’ya gelip yerleşmişlerdir. Ablan müellifleri Musa Kalankaytunun yazdığına göre, 6. yüzyılda Albanya (Aran) da Türk dili o kadar yayılmıştı ki 520 yılında Aran Papazı Sabirler arasında Türk dilinde Hıristiyanlık propagandası yapıyormuş (İsmailov 1992). Albanya’da 3. yüzyıldan başlayarak (3-8. yy.) Türk boyları (Hunlar, Bulgarlar, Hazarlar, Savirler, Kengerler, Peçenekler vs.) ve boy birlikleri Alban halkının Türkleşmesine sebep olmuşlar (Hudiyev 1991). Hazarlar Kafkasya’da yerleştikten sonra önce Göktürk İmparatorluğuna tâbi olmuşlar; 7. yüzyılda Göktürk İmparatorluğu çöktükten sonra bağımsız olarak kendileri imparatorluk kurmuşlar ve resmî dilleri de Hazar Türkçesi olmuştur. Sâsânîler’den Kubad’ın (486-531) saltanatının sonuna kadar Aran, Gürcistan, Vaspuragan ve Sisecan Hazarlar ve Türk boylarının elinde kalmış, dolayısıyla da bütün Azerbaycan’a Hazar ülkesi denmiştir (Taberî, Belâzûrî, İbn Hurdâdbeh, Yâkûbî). Kubad’ın oğlu Anûşîrvan bütün bu bölgeyi Derbend’e kadar aldı ve orada Derbend kalesini yaptırdı. Yukarıdaki olayları göz önünde bulundurduğumuzda Vahb İbn Münebbeh’in İbn Hişam’ın Al-Tican kitabında Muaviye’den naklettiği rivayet pek doğal görülmektedir: Bir gün Muaviye Azerbaycan’a ordu göndermeden önce danışmanı Übeyd ibn Sâriye’den Azerbaycan nedir diye sordu. Übeyd de orası eskiden beri Türklerin ülkesidir diye cevap verdi. 10. yüzyılda Ruslar güçlendikten sonra Hazarlar’a saldırıp onları yendiler (965); daha sonra Hazarların bir kısmı Azerbaycan’a diğer kısmı da Doğu Avrupa’ya göçtüler. Kıpçaklar da 9. yüzyılın sonlarından itibaren Hazarın kuzeyinden batıya doğru göç ettiler; bunların bir kısmı Azerbaycan’a gelip Müslüman oldular; bir kısmı da Hıristiyanlığı kabul edip Gürcistan’a gittiler ve Gürcülerin arasında eriyip Gürcüleştiler. Bazı kaynaklarda Kıpçakların Miladın ilk asırlarından Kafkasya ve Azerbaycan’a geldikleri yazılmıştır.İşte Kuzey Azerbaycan müellifleri ve Ruslar bu tarihî olayları göz önüne alarak Azerbaycan’ın 7. yüzyılda tamamen Türkleştiğini söyleyebiliriz. Fakat, aşağıda izah edeceğimiz gibi, bu asırlarda ancak Kuzey Azerbaycan’ın Türkleşmiş olduğunu kabul edebiliriz. Çünkü tarihî belgelerin gösterdiğine göre, Güney Azerbaycan’da Selcuklular ve hatta Moğollar geldikleri zaman bile değişik bölgelerde çeşitli dil ve lehçeler konuşulmaktaymış. Selçuklular döneminde Azerbaycan Azerbaycan’ın bütün olarak Türkleşmesi 11. yüzyılın 2. yarısında Selcuklu (Oğuz) Türklerin İran’a ve özellikle Azerbaycan’a gelip yerleşmesiyle başlamıştır.Selcuklular geldikleri zaman Azerbaycan’da Hazarlar ve onlara yakın olan Bulgarlar, Ağaçeriler, Belençerler, Borçalılar ve özellikle Kengerliler yaşıyorlardı. Kıpçaklar da kuzeyden gelip bu ülkede yerleşmişlerdi. Bu Türk boylarının çoğunluğu Kabala, Borçalı, Kazak, Asasuği ve Araz kıyıları ve Muğan’da yaşıyorlardı. Alparslan 1064’te Gence’yi aldı. Sonra oğlu Melikşah zamanında Şavtekin’in kumandasında bütün Aran ve Gürcistan alındı ve ondan sonra Gence Türkmen (Oğuz) şehri adlandırıldı (İbn Razzak).Hârezmşahlar zamanında Aran, Muğan ve Hoy Türkmenlerin (Oğuzların) merkezi oldu. Yakut Hamevî’nin yazdığına göre Erdebil ve Tebriz arasındaki bütün dağlık yollar Türkmenlerle dolmuştur. Bunların emirleri Bişkin (Meşgin) adlanırdı. Bu boyların arasında Beğdili, İnallu ve Ağaçeriler de vardı. Hârezmşahlar döneminde Kıpçaklar (50000 ev) Derbend’den geçip Azerbaycan’a göç ettiler. İlhanlılar döneminde Azerbaycan Selçuk Türklerinin gelmesiyle hızlanan Türkleşme süreci, İlhanlılar zamanında tamamlandı. Moğollarla beraber Türkler de İran’a ve Azerbaycan’a gelmişler. Ünlü İslam tarihçisi İbn Asîr’in yazdığına göre, Moğol ordularını yarısından çoğunu Türkler oluşturuyordu. Moğollarla birlikte Uygur Türkleri de hükümet ve orduyu yönetiyorlardı. Uygur Türkleri Moğol hanlarının hocası ve kâtipleri olmuş, onlara kendi alfabelerini (Uygur alfabesini) ve okuma-yazma öğretiyorlardı. İlk Moğol İlhanı Hulâku Han İran’a geldiğinde Cengiz Han’ın vârislerine büyük Han Mengü Kağan tarafından her ulusun ordusunun 1/5 Hulâku ile beraber İran’a göndermelerine emir verildi. Hakan’ın emriyle İran’a 2 milyon Türk geldi (Târix-e Cehangoşâ-ye Coveyni, Câmeottevârix Reşîdî, Vessaf Tarihi ve Historiya des Mongols). Moğollar zamanında Horasan’dan dahi birçok Türkmen (Oğuz) Azerbaycan’a göç etti. Aynı zamanda Akkoyunlu, Karakoyunlular da bu dönemde Türkistan’dan Anadolunun doğusuna (Van gölünün kuzey kıyısı ve Diyarbakır) ve 15. yüzyılda oralardan Azerbaycan’a geldiler.Moğollar geldikleri zaman onlara teslim olmayan şehirlerin ahalisini öldürüp kentlerini de dağıtırlardı. Onlar kalmak istedikleri yerlerin halkını göç ettirip mallarını müsadere ediyorlardı. Tebriz, Marağa ve Halhal (Ağaçeri Türkleri) ahalisi onlara teslim oldukları için bu şehirleri yıkmadılar. Fakat, Erdebil, Sarap halkını katliam ettiler (Yakut Hamevî)…. Türklerin yerleşmek için Azerbaycan’ı tercih etmelerinin esas sebebi bu ülkede otlak, bağ-bahçelerin çok olup mal-hayvan beslemeye daha uygun ve elverişli olması olmuştur. Söylediklerimizi şöyle özetleyebiliriz: Çeşitli Türk boyları (Hun, Bulgar, Sabir, Peçenek, Kengerli, Hazar, Ağaçeri, On Oğur, Sarı Oğur ve Kıpçak)nın Miladın ilk asırlarından ve Hazar denizinin kuzeyinden gelerek Aran-Şirvan ve daha kuzey bölgede, Araz’ın kıyılarında (kuzey ve güney) yerleşmeleriyle Azerbaycan’ın kuzey kısmı 7-8. yüzyıllarda Türkleşmiş, fakat, Azerbaycan’ın güney kısmı bütün olarak Hazar’ın güneyinden gelen Oğuz-Selcuk ve Uygur Türklerinin gelmesiyle Türkleşmiş ve bu Türkleşme Timur zamanında batıdan Suriye-Anadolu Türklerinin hem de Karakoyunlu-Akkoyunluların Azerbaycan’a gelmesiyle tamamlanıp hem de Oğuz rengini almıştır. Prof.Dr., Tahran Azat İslâm Üniversitesi Cerrahî Bölümü Başkanı; “11. yüzyıldan itibaren Oğuzlar İran'ı aşarak Azerbaycan ve Anadolu'ya gelmişler ve Batı Türklüğünü oluşturmuşlardır. 13. ve 14. yüzyıllarda Anadolu ve Azerbaycan'da yazılan eserleri, yazı dili olarak birbirinden ayırmak kolay değildir. Bu asırlarda yazı dili henüz standartlaşmamıştır; esasen Azerbaycan, Anadolu ve Balkanlarda henüz siyasî birlik de yoktur; bölgede çeşitli Türk beylik ve devletleri hüküm sürmektedir”. Prof. Dr. Ahmet B. ERCİLASUN 11. yüzyıla kadar Altaylardan Hazar ve Karadeniz’in kuzeyine, hatta Orta Avrupa ve Balkanlara doğru giden Türkler, İslâmiyet’i kabul ettikten sonra ve İran devletlerinin de ortadan kalkmasıyla 11. yüzyılın ilk yıllarından başlayarak bugünkü Azerbaycan, İran üzerinden Anadolu’ya doğru yönelmeye başlamışlardır. Sonunda 13. yüzyılda Azerbaycan ve Anadolu yeni bir Türk yurdu hâline gelmiştir. http://farabi.selcuk.edu.tr/suzep/turk_dili/ders_notlari/bolum_5/bolum05_c.html




 
  MENÜ
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
  Şahikalar üstünde meydan okur bu erler,Yaklaşacak düşmana mezar olur bu yerler...
"İslam ruhumuzdur,Türk'lük bedenimiz bünyemiz, Okuyacak olursak kısaca şu künyemiz, Ana adımız Vatan Baba adımız Devlettir, Mazlum Yunus olarak bilir bizi, Zalim Yavuz olarak tanır...
  Vatan ne Türkiye'dir Türklere, ne Türkistan,Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir; TURAN...
  VATAN TOPRAĞI KUTSALDIR, KADERİNE TERK EDİLEMEZ!!!
11811 Bilinmeyen Numara
ADSL Hız Testi
ADSL Kota Kullanım Bilgileri
Ayedaş Borç Sorgulama
Bağkur Emeklilik Hesabı
Bağkur Sigortalı Bilgi Sist.
Bedaş Borç Sorgulama
Çalıntı Araç Sorgulama
Deprem Tahmini Projesi
Devlet Opera ve Balesi Bilet
Devlet Tiyatroları Bilet
Doktor Bilgileri Sorgulama
Emekli Sandığı
İ.E.T.T. Kayıp Eşya Sorgu
İgdaş Borç Sorma Servisi
İnternet Vergi Dairesi
İSKİ Borç Sorma Servisi
İstanbul Toplu Taşıma Bilgi
İstanbul İli Kamu İhaleleri
Kamu İhale Kurumu
Kasko Sigortası Poliçe Sorg.
M.E.M. Yönetim Bilgi Sistemi
Milli Kütüphane Sorgulama
Milli Piyango & Loto Sonuç
Motorlu Taşıtlar Vergi Dai.
Online Pasaport Başvuru
Posta Kodu Öğrenme
Resmi Gazete
SSK Emeklilik Gün Hesabı
SSK Tüm Hizmet Dökümü
Sürücü Ceza Puanı Öğr.
Şehir Tiyatroları Online Bilet
Taşımacılık Sig. Poliçe S.
T.C. Kimlik No Sorgulama
T.Telekom Fatura Sorgu.
Trafik Sigortası Poliçe Sorg.
TTNET SMS Servisi
TTNET e-Fatura Başvurusu
HABERLER
Kardeş Site
BU SAYFA 34562 ziyaretçi (122919 klik) TARAFINDAN ZİYARET EDİLDİ


Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol